Türkiyede Lobicilik Uygulamaları- 2
- Prof. Dr. Mehmet Sezai TÜRK
- 5 Mar
- 8 dakikada okunur
Türkiye’de yalnızca lobicilikle uğraşan lobi şirketleri olmadığından, profesyonel lobi hizmeti satın almak yerine genellikle geçmişte siyasi partilerin seçim kampanyalarının yürütmüş reklam ajansları ve bazı halkla ilişkiler şirketlerince lobicilik yapılmaktadır.

Prof. Dr. Mehmet Sezai TÜRK
Geçen ay karar alma mercii ve karar alma süreçlerini etkilemek amacıyla; devlet, özel çıkar grupları, kurum veya kişilerin yaptığı çıkar içerikli çabalar olarak tarif edilen lobiciliğe bir giriş yapmıştır. Bu yazımızda lobicilik faaliyetlerinin Türkiye’deki uygulamaları üzerinde duracağız.
Ülkelerin yönetim şekli, demokratik ve hukuk teamülleri, bürokratik ve toplumsal kültürleri, toplumun temel özellikleri o ülke içinde yapılacak her türlü faaliyeti biçimlendirir, yön verir ve meşrulaştırır. Yönetim biçimi Liberal, Otoriter, Totaliter ya da Sosyalist olması ülkede yapılmak istenen faaliyetler için bazen kolaylaştırıcı, bazen de zorlaştıran etmenleri içinde taşır. Bu süreçte önemli olan işlerin yapılış biçimini o ülkenin normlarına uygun, meşru ve istenir biçimde düzenlemektir. Stratejik halkla ilişkiler faaliyetleri içinde yer alan lobicilik uygulamaları ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. Türkiye’de lobicilik faaliyetleri kendine has özellikler taşımaktadır. Lobicilik faaliyetleriyle ilgili yasal düzenlemelerin halen yetersiz ve hayata geçirilememiş olması Türkiye’de ilişki odaklı ve kişisel etkiye dayalı lobicilik uygulamalarını ön plana çıkarmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda kişisel etki modeli yaygın halkla ilişkiler tekniği olarak kullanılmaktadır.
Türkiye’de yalnızca lobicilikle uğraşan lobi şirketleri olmadığından, profesyonel lobi hizmeti satın almak yerine genellikle geçmişte siyasi partilerin seçim kampanyalarının yürütmüş reklam ajansları ve bazı halkla ilişkiler şirketlerince lobicilik yapılmaktadır.
Türkiye'de yasal dayanağı tesis edilmiş bir lobi düzen ve ortamı yoktur. Toplumca kabul görmüş böyle bir iş kolu da yoktur. Ancak Türkiye'de gayri resmi ve gelenekselleşmiş bir lobicilik vardır. Önemli ihaleler ya da kritik yasa teklifleri verilmesi süreci öncesi, ilgili kurumlar nezdinde ulusal ya da uluslararası baskı gruplarının temsilcileri lobi çalışmaları yaparlar. Türkiye'de, seçim dönemlerinde partilerin gösterdiği adayların yapacağı seçim kampanyası oldukça masraflı bir iştir. Para ise, baskı gruplarında bulunduğu için, genellikle grup üyeleri tarafından uygun görülen şahısların aday listelerinde yer almaları, bu kişilerin meclise sokularak kendileri adına lobi faaliyetlerinde bulunması sağlanmaktadır. Benzer biçimde büyük şirket ve holding yöneticilerinin de kendi gruplarını temsil maksadıyla (Çomaklı,2003:177-178) meclise girdikleri görülmüştür.
Ülkemizde baskı gruplarının hükümetten belli taleplerde bulunurken belli destekler sağlamaları, bu destek ve taleplerin sonucu belli kamusal hizmet ve malların baskı gruplarına sunulmasını sağlar. Bu türden bir ilişki baskı grupları ile hükümet arasındaki lobiciliğin bir nevi pazarlık olarak yapılması sonucunu doğurur (Erkan,1992:78). Ayrıca son dönemlerde ortaya çıkan yolsuzluk skandalları ülkemizde lobiciliğe rüşvetin, milyon dolarları aşan (Ay,2003:197) boyutlarla bulaştığını göstermektedir. Yine ülkemizde davetler, kokteyller bireysel anlamda lobi faaliyetinde kullanılan zayıf faaliyetlerdir. Ayrıca, Türkiye'de milletvekilleri yasama görevlerinin yanı sıra vatandaşlardan ve baskı gruplarından gelen talepler doğrultusunda iş takibi ile ilgilenmekte (Dinçer,1998:171) sonuç olarak hükümete, devlet kurumları ve çalışanlarına karşı bir tür lobici gibi çalışmaktadırlar.
Türkiye'de uygulanmakta olan lobi çalışmalarının baskı grupları tarafından yapılan, lobicilik mesleği anlamında kurumsallaşamamış baskı faaliyetleri olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye de lobicilik faaliyetlerinin önemi yeni yeni anlaşılmaktadır. Çıkar sahiplerinin bazı yasa tasarılarının kabulünü ve geri çevrilmesini sağlamaya, devletten para yardımı almaya, önemli devlet görevlilerine istedikleri kişilerin atanmasını temin etmeye çalışmak olarak görülen lobicilik, yakın zamana kadar halk ilişkiler kapsamında görülmeyen gayri ahlaki, gayri kanuni bir faaliyet olarak adlandırılmaktaydı fakat son yıllarda medyadan da görüldüğü üzere lobi faaliyetleri genel kabul görmeye başlamıştır.

Aşağıda kısaca Türkiye’de uygulanan lobi teknikleri hakkında bilgi verilmektedir.
Bireysel çabalar şeklinde yürütülen, Ankara’da yapılan sık ziyaretler ilk lobi tekniğidir. Ziyaretler gerçekleştirilmeden önce ne istenildiği detaylı şekilde tespit edilmeli ve en iyi şekilde ilgililere anlatılmalıdır.
Çıkar sahipleri, sektörü temsil eden ve üyesi bulunan dernek, vakıf gibi kuruluşlarla işbirliği içine giririlerek hareket etmektedirler. Böylece ihtiyaç duyulan yasal düzenlemelerin çerçevesi netleşmektedir.
Başvurularda kullanılan diğer bir teknik ise, eski dostlukların kullanılmasıdır. Aynı lise veya üniversite mezunları, okuldaşlık yoluyla yetkililerle temasa geçebilmektedir. Bu yolla, eski günler yad edilirken, bazı engeller de kendiliğinden ortadan kalkmaktadır.
Türkiye’de lobicilik, milletvekillerinin ya da karar vericilere yakın eş dost, akrabanın yaptığı iş takipçiliği olarak akıllarda yer tutmaktadır. Türkiye’de lobicilik meslek olarak yerleşmediği için daha çok büyük holdinglerin Ankara büroları ve tepe yöneticileri, bürokrat çevresine yakın kişiler ve akrabalar, bazı halkla ilişkiler şirketleri, işçi sendikaları, medya tarım örgütleri, odalar, ünlü eğitim cemiyetleri, bazı reklam ajansları, oda ve dernekler yoluyla yürütülmektedir.
Benzer bir teknik de “hemşericilik” tekniğidir. Seçimle siyasi mekanizmada yeralan vekiller kendilerini bulundukları yere getiren seçmenlerin desteğine büyük önem vermekte isteklerini gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Burada önemli olan saik vekilin tekrar seçilmesidir.
Başkentte bürokrat çevrelerine ve kanun yapıcılara yakın isimler bulunması da Türkiye’de kullanılan lobicilik tekniklerinden biridir. Böylece yetkililerle ilişkileri iyi olan kişiler, arabuluculuk şeklinde çalışmalarını sürdürmektedir.
İşadamları bizzat siyasi partilerin grup başkanları ile görüşmeler yapmakta, bu da Türkiyede lobi tekniği olarak kullanılmaktadır. Sonuçta siyasi partilerin grup başkanlarının büyük çoğunluğu zaten milletvekilidir ve bu yolla da kanun yapıcılara ulaşılmaktadır. Görüşmeler sırasında siyasi partilere bağışlarda yapılmaktadır.
Birçok işadamı bir araya gelerek dernekler, odalar ve vakıflar oluşturmaktadır. Bu tür birleşmeler, üye sayılarının çokluğu ve çoğunluğun fikirlerini yansıtmaları ile kanun yapıcılarca etkili görülmektedir. Böylesi birleşmeler özellikle düzenledikleri toplantılara kanun yapıcıları bakanları davet ederek fikirlerini savunma ortamı yaratmaktadır.
Türkiyede yasal izinler içinde düzenlenecek açık hava toplantıları, sessiz yürüyüşler, basın toplantıları ve diğer medya ile kamuoyunu etkilemekte lobi tekniği olarak kullanılmaktadır. Medya kitlelere fikirleri empoze etmede en etkili teknik olması nedeniyle sık uygulanan bir lobi tekniğidir. Hemen hemen hergün çıkar sahipleri gazetelerde televizyonlarda, dergilerde kendi çıkarlarını açıklayıcı, destek sağlamayı hedefleyen haber çıkartabilmektedir.
Mektup yazmak, e mail göndermek, telgraf çekmek, faks göndermek de Türkiye’de başvurulan lobi tekniklerindendir. Son yıllarda siyasilerin çokça kullandığını bildiğimiz sosyal medya mecralarında da mesaj bombardımanı yoluyla lobi faaliyetleri yürütülmektedir. Ayrıca geleneksel ya da yeni medya yoluyla tepki gösterilmesi istenilen ilgililerin mail ve adresleri yayınlanarak lobicilik uygulamaları yapılmaktadır.
Türkiye lobi faaliyetlerinde lobi şirketlerinden az da olsa yararlanmaktadır. Her ne kadar yasal sayılmasa da halkla ilişkiler şirketlerinin bir bölümü lobiciliği yan faaliyet olarak sürdürmektedir. Yasa koyucular ile örgütler arasında ilişki sağlamakta önemli bir unsur olarak lobi şirketleri, Türkiye’de yeni kurulmaya başlanmıştır. Lobi şirketleri ile hedeflenen, siyasi mekanizmanın doğru bilgilendirilmesidir. Lobi şirketleri TBMM den belediyelere kadar geniş bir çevreye sahiptir. Bu sayede bir çok uzmanla yürüttükleri çalışmaları ilgili mercilere ulaştırılır. Kanun yapıcılar da zaten bunu istemektedirler. Çünkü yasalara ilişkin düzenlemeler konusunda eksik bilgileri nedeniyle tüm önermeler açık durumdadırlar. Böylece lobi şirketleri bilgilendirme yolu ile siyasi mekanizmadaki bilgi eksikliğini gidermekte ve sunduğu hizmetle temas olduğu kişilerde olumlu imaj yaratmaktadır.
Türkiye’de kullanılan lobi tekniklerine değindikten sonra lobiciliğin doğası gereği içerdiği ahlak sorunları üzerinde durmak gerekir. Kullanılan lobi tekniklerinden rüşvet ve tehdit ya da birçok ihale kararının kapalı kapılar ardında verilmesi vb. uygulamalar Türkiye’de lobicilik yapmak isteyen kişilerin ahlak kuralları çerçevesinde birleşme zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Türkiye’de ABD de olduğu gibi “Lobicilik ve Ahlak Kurallarına” ve yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak bu şekilde hem lobi faaliyetlerinin sınırları belirlenebilir, hem de lobicilik mesleğinin imajı düzeltilebilir.
Doğu toplumlarında kuralların değil ilişkilerin önemli olması toplumsal yozlaşmaya neden olan iki kavramın öne çıkmasına sebep olmaktadır.[1] Bunlar “rüşvet” ve “tehdit”dir. Türkiye’de lobicilik kavramı da bu yüzden toplumsal algıda olumsuzlukla anılan kelimelerle eşleştirilmektedir. Lobi faaliyetlerini yürütenler “kanun simsarları”, “iş bitirici”, “iş takipçisi” olarak adlandırılmakta ve lobicilik “rüşvet” ve “tehdit”in geçerli yol olduğu bir çalışma alanı olarak görülmektedir.
Tehdit, Türkiye'de devlet görevlilerinin atanması ve yer değiştirmesi ya da bir sonraki seçimlerde oy verilmeyeceği (Aktan,2003:26) şeklinde uygulanmaktadır. Devlet görevlilerine maaş, parti ve diğer yollarla yapılan baskılar, yöneticilerin atanma ve yer değiştirme gibi özlük işlerin düzenlenmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Baskı grupları böyle durumlarda etkileme güçleriyle, kendi istekleri doğrultusunda çalışmayan bürokratların yerlerinden edilmesini sağlamaktadırlar. Seçimlerden sonra siyasi iktidara istediğini yaptırmak isteyen baskı grubu, mali kaynaklarını siyasi partinin kullanımına sunar (Güzeliş,1964:29) kimi lobicilerde siyasetçilere istediklerini yaptırabilmek için seçimlerden önce finanssal desteğin kesilmesi tehdidinde bulunur.
Bir başka tehdit yolu ise karar vericilerin özel hayatlarının ifşa edilmesi şeklindedir. Türkiye'de bu şekildeki haberler medyada sıklıkla yer almaktadır (Dinçer 1998:176). Amaç, politikacının ya da devlet memurunun özel yaşamının şu ya da bu yönünü (Ay,2003:195) ileri sürerek kontrol altına almaktır.
Uygun olmasa da Türkiye’de kullanılan diğer lobi tekniği rüşvettir. Lobiciler bir çok devlet görevlisi ve karar yapıcı ile bağlantı kurma imkanını paranın cazibesi sayesinde elde etmeye çalışırlar. Rüşvet, Türk Ceza Kanununca yasaklanmış olmasına karşın bu konu ile ilgili yasal düzenlemelerdeki boşluklar nedeniyle sıklıkla başvurulan bir metot olmaktadır.
Türkiye'deki lobi faaliyetlerinde, lobi şirketlerinden az da olsa yararlanıldığı söylenebilir. Yasal olarak bir çerçeve içerisine oturtulup, resmi bir tanımı yapılmadığı halde bazı halkla ilişkiler şirketleri ve reklam ajanslarının yan faaliyet olarak lobiciliği uyguladıkları görülmektedir.
Türkiye tarafından gerçek anlamda lobicilik faaliyetleri kurumsallaşmasını tam olarak tamamlayamadığı için, hem ulusal hem de uluslararası seviyede, yürütülememektedir. Bununla birlikte, stratejik açıdan oldukça önemli olan bir noktada yerleşik bulunan ve sürekli gelişen Türkiye'nin ulusal menfaatleri doğrultusunda, uluslararası ilişkilerinde, lobi faaliyetlerini sürekli, düzenli, koordineli bir şekilde ve sabırla yürütmesi gereklidir. Türkiye’nin lobicilik konusunda, basta ABD olmak üzere uluslararası düzeyde ciddi bir lobi stratejisi belirlemesi, bu strateji içerisinde kullanılacak insan gücü ve para kaynaklarının tespiti ile bu faaliyetleri gerçekleştirecek kurumları en kısa sürede oluşturarak gerekli kaynakları bu doğrultuda kullanması gerekmektedir.
Siyasal yöntemlerle rant yaratma ve rant kollama anlayışı Türk siyasetinin handikaplarından biri haline gelmiştir. Siyasal yelpazenin neresinde olursa olsun, siyasal partiler iktidara geldikleri günden itibaren hemen yandaşlarını işe yerleştirmeye, onları siyasi olarak kollamaya ve daha üst görevlere yükseltmeye başlamaktadırlar. Doğal olarak bu çabalar karşılıklı beklentilere yol açmaktadır.
Türkiye’de siyaset çok pahalı ve ancak başarılı olunduğunda yüksek kar sağlayan bir ticari meta haline getirilmiştir. Milletvekilliği görevi, uzun uğraşlar ve yüksek maliyetlerle elde edilen bir görev olmakla birlikte aynı zamanda elde tutulma olasılığı da düşüktür. Bu durum, hem bireysel hem de kollektif yozlaşmaya yol açmaktadır. Siyasal süreçte yolsuzluklar büyük ölçüde patronaj şeklinde ortaya çıkmaktadır. Siyasi partilerin, iktidara geldikten sonra üst düzey bürokratları görevden alarak yerlerine kendi yandaşlarını atamalarına “patronaj” denmektedir. Türk siyasal sisteminin patronaj oluşmasına izin verdiği şeklinde genel kabuller bulunmaktadır. Patronaj, kamu bürokrasisinde partizanlığın artmasına neden olmakta, bu da kamu görevlilerinin atanması ve yükselmesinde liyakat yerine yandaşlığı ön plana çıkarmaktadır. Siyasal yolsuzluklar yanında idari yolsuzluklar da yaygın olup, bunun en büyük nedeni de devletin her şeyin üzerinde ve ötesinde görülmesi ve bürokratın kendini devletin sahibi olarak görmesidir. Diğer yandan bürokrasi iyi işlememekte, uygulanan ücret politikası memurları rüşvet almaya yönlendirmektedir.
Lobicilik yasal çerçeveler içerisinde uygulandığında hem uygulayıcısına hem de uygulandığı topluma pek çok fayda sağlamaktadır. Sağlayabileceği bu faydalar göz önünde bulundurularak, Amerika Birleşik Devletleri'nde olduğu gibi Türkiye'de de lobiciliğin etik kurallarına ve yasal düzenlemelerle sınırlarının çizilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece hem lobi faaliyetlerinin hareket sınırları belirlenebilir, hem de toplumu gözünde lobicilik mesleği hakkındaki olumsuz imaj düzeltilebilir.
Türkiye’nin temasta bulunduğu ülkeler ve uluslar arası örgütler düzeyinde çıkarları doğrultusunda lobi faaliyetleri yürütmesi artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Ülkemizde lobi faaliyetlerinin istenilen bir noktaya gelmesi için planlanan lobi kampanyalarının düzenli ve sürekli hale getirilmesi gereklidir. Lobicilik yasal çerçeveler içerisinde gerçekleştirildiğinde, uygulayıcısına beklenilen yararı sağlamaktadır (Ker, 1995,188). Çıkarlar doğrultusunda siyasi mekanizmanın alacağı olumlu kararlar, çıkar sahiplerinin gerek ülke içinde ve gerek ülke dışında itibarlı konuma getirecektir. Halkla ilişkiler faaliyetleriyle destekli ve koordineli bir şekilde yürütülen lobi faaliyetleri özellikle Türkiye’nin dış tanıtımı konusunda beklenilen faydayı sağlayacağı bir gerçektir.
Kaynakça:
1. AKTAN, Coşkun Can (2001), Yolsuzlukla Mücadele Stratejileri, Hak-İş Yayınları, Ankara AY,Hakan (2003), "Baskı Gruplarının Gücü ve Siyasal Karar alma Sürecine Etkisi" (Editör: Coşkun Can AKTAN), Yasal Soygun, Zaman Kitap, İstanbul
2. AZİZ, Aysel (2003). Siyasal İletişim, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara
3. ÇOMAKLI,Şafak Ertan (2003), "Baskı Gruplarının Siyasal Partilerle İlişkileri" (Editör: Coşkun Can AKTAN), Yasal Soygun, Zaman Kitap, İstanbul
4. DİNCER, Müjde Ker (1998), Lobicilik, Alfa, İzmir
5. ERGİN, Muharrem (2001). İnceleme: Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayıncıları, İstanbul
6. ERKAN,Hüsnü 1992, Demokrasi ve Piyasa Ekonomisinde Birlikler (Odalar-SendikalarDernekler), Dokuz Eylül Üni.İkt.İd.Bil.Fak.Yayını, İzmir
7. GÜZELİŞ, İsmail (1964), İdarede Baskı Grupları, Yeni Matbaa, İstanbul
8. KANTARCI, Şenol (2001),"Ermeni Lobisi: ABD'de Ermeni Diasporasının Oluşması ve Lobi Faaliyetleri", Ermeni Araştırmaları, ASAM Yayınları, Sayı 1, Ankara
9. KER, Müjde (1995), Dünyada ve Türkiye’de Baskı Grupları, Lobicilik Faaliyetleri ve Halkla İlişkiler İçin Önemi (Yayınlanmamış YL Tezi), İzmir
10. ÖZEL, Mustafa (1994). Amerikan Yüzyılının Sonu, İz Yayıncılık, İstanbul
11. ÖZSOY,Osman (1998), Propaganda, Alfa Yayıncılık, İstanbul
12. PELTEKOĞLU,Filiz Balta (2001), Halkla İlişkiler Nedir?, Beta Basım, İstanbul
13. SOYSAL, İsmail (1999). “Dışişleri Bakanlığının Tanıtma Çalışmaları ve Basın Sözcülüğünün Kurulması (1955 – 1965 Dönemi)”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, 15–17 Ekim 1997, (Yayına Hazırlayan: İsmail Soysal), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları Sayı: 188, s.719–727, Ankara
14. ŞAHIM, Tarık Zeki (2006). “Siyasi Katılım ve Baskı Grupları”, http://www.torpil.com/torpilpaylas/kategori/siyasal-bilimler/937070, Erişim Tarihi: 08.12.2006
15. UNAT, Nermin Abadan (1987). Halkla İlişkiler Sempozyumu-87 içinde, Ankara Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları: 221, Ankara
16. YALÇIN, Soner (2004). Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı, Doğan Kitap, İstanbul
17. Yolsuzlukla Mücadele Mevzuatı ve Uluslararası Müktesebat; (2015):27-28 http://www.tepav.org.tr/tr/yayin/s/736 Erişim Tarihi: 17/04/2017
[1] Türkiyede kültür ile ilgili yapılan araştırmalarda genelde doğu toplumlarında görülen “geniş bağlamlı” ve “dişil” özelliklere sahip kültür hakimdir. Bu kültürün en önemli dezavantajı kültürel yozlaşmaya sebep olan şebekeleşme eğilimli olmasıdır.
Not: Bu makale ICT MEDIA Dergisi'nin Ekim 2017 sayısında yayınlanmıştır. Makalenin PDF versiyonuna https://www.sezaiturk.com sitesinin"Makaleler" sayfasından ulaşabilir, linkten indirebilirsiniz....
Comments