top of page

Sosyal Medya Refahınızı Artırdı mı? (1)



İnternet ve onun getirdiği teknoloji, dünya üzerindeki bütün insanları bir şekilde etkileme gücüne sahiptir. Bu sahip olduğu etkisel güç ise; dünyanın küresel köye dönüştüğü şeklindeki söylemin toplumlara daha çok yerleşmesini sağlamıştır

Prof. Dr. M. Sezai TÜRK


Marshall Mcluhan'ın meşhur “araç mesajdır” mottosunu yeni medya ve sosyal medya üzerinden bu ayki yazımızda enine boyuna inceleyeceğiz ve refaha katkısını irdeleyeceğiz.   Mcluhan'a göre insanların yaşam pratik ölçülerini belirleyen kullandıkları araçlardır ve iletişimin anlamını saptar. Elihu Katz ise, medya alanındaki çalışmaların “medyanın insanlara ne yaptığı sorusu üzerinde odaklandıklarını, oysa asıl sorulması gerekenin insanların medya ile ne yaptığıdır” demektedir. İzleyici tepkileri ile ilgili çalışmalarda önemli yer tutan kullanımlar ve doyumlar araştırmaları; özellikle kullanıcıların medya tüketimi üzerinde odaklanmaktadır. Yeni enformasyon teknolojilerinin etkileri birçok araştırmanın konusunu oluştururken kullanıcılarının bireysel seçimler yoluyla elde ettiği doyumun refah ölçeğindeki değerini bu çalışmada ele alacağım.


Dünyada büyük değişime neden olduğu iddia edilen yeni iletişim teknolojilerinin özelliklerine bakıldığında en önemli unsurun etkileşim olduğu dikkat çekmektedir. Geleneksel iletişim ortamında iletişimde bulunan bireyler, ya iletişimi alan konumundadır ya da iletişim sürecine müdahalesi sınırlı ölçüde olmaktadır. İnternet üzerinde etkileşim, kullanıcının iletişim sürecindeki egemenliğine vurgu yapmaktadır (Timisi 2003: 132). İnternet ve onun getirdiği teknoloji, dünya üzerindeki bütün insanları bir şekilde etkileme gücüne sahiptir. Bu sahip olduğu etkisel güç ise; dünyanın küresel köye dönüştüğü şeklindeki söylemin toplumlara daha çok yerleşmesini sağlamıştır (Kara 2002: 39). Özellikle insanlar günlük olarak gerçekleştirdikleri birçok faaliyeti, internet ortamında hayata geçirerek zamandan kar edip; toplumsallaşmaya daha fazla zaman ayırabilmektedirler. Örneğin; insanlar internetten alış-veriş yaparak mağaza mağaza gezmeden istedikleri ürüne ulaşabilir veya bankacılık faaliyetlerini gerçekleştirmek için bankalara gitmeye gerek kalmaksızın istedikleri işlemleri süratle çevrimiçi yerine getirebilmektedirler (Aktaş 2007b: 125).


İnternetin olumlu etkileri olduğunu düşünenlere göre; internet ortamında bireyler her türlü bilgiye en kısa sürede, en geniş çerçevede erişebilmekte ve bu bilgileri kullanıp paylaşabilmektedir. Sanal iletişim atmosferi içinde insanlar kendilerini özgürce ifade edebilme imkânı bulurken, aynı zamanda hızlı veri paylaşımı sayesinde yoğun bir etkileşim içinde olmaktadırlar. Bu yaklaşımcılar, internet teknolojilerinin “hiyerarşinin ortadan kalkmasına” yardımcı olabileceğini; bilgiyi kendi tekelinde tutan geleneksel seçkinler topluluğunun gücünün azalmasına neden olacağını; yeni ve ilginç toplulukların oluşmasına imkân sağlayabileceğini; genel olarak kendi kendini yansıtan bir toplumu cesaretlendirebileceğini; müşterek menfaatleri olan insanlar için bir buluşma alanı sağlayarak, zaman ve mekân sınırlamalarını ortadan kaldırarak toplumu yenileyeceğini ve böylece internetin toplumsal iletişim ağlarının gelişerek büyümesine yardımcı olabileceğini; günlük olarak gerçekleştirilen birçok faaliyetin internet ortamına taşınarak zamandan tasarruf edilebileceğini ileri sürmektedirler (Gülnar ve Balcı, 2011: 79- 80).


İnternetin toplumsal yaşamda bir takım zararlı etkilerinin olduğunu ileri süren bazı bilim adamlarına göre ise internet, patolojik bağımlılık yaratan bir ortam haline gelmiştir. İnternet kullanımının psikolojik olarak bağımlılık taşıyan özelliklerinin sayısında görülen artık, eğitimciler ve psikologların internetin insanların sağlığı üzerindeki etkisi konusunda artan bir kaygıya kapılmalarına sebep olmaktadır. Yine bunların yanında internetin “gerçek olmayan” bir iletişimin gelişmesine yardımcı olduğu; yeni bir radikal bireyselciliğin başlamasını körüklediği; özel hayata olan müdahaleyi kolaylaştırdığı; geleneksel seçkinci sınıfı, ideolojileri ve Amerikan kültürel hegemonyasını yinelediği; modern hayatı yararsız bilgiler ve kullanışsız teknolojiler ile karmaşık hale getirdiği; toplumsal iletişim kanallarını keserek, bireyleri ailelerinden uzaklaştırdığı ve insanları toplumluklardan kaçarak yalnız başına zaman geçiren kişilere dönüştürdüğü dile getirilen zararlı etkiler olarak ön plana çıkmaktadır (Gülnar ve Balcı, 2011: 80-81).


2018 yılında BBC’den Jessica Brown tarafından kaleme alınan “Sosyal medya insanı nasıl etkiliyor?” başlıklı yazıda ise şöyle denilmektedir: İnsanlar gündelik stres ve sıkıntılarından uzaklaşmak için sosyal medyaya başvuruyor. Ancak yapılan araştırmalar sosyal medyanın stresi gidermek yerine daha fazla strese yol açtığını gösteriyor.


2014'te Avusturyalı araştırmacılar 20 dakikalık Facebook kullanımı ardından kişilerin ruhsal durumunun inişe geçtiğini gözledi. İnsanlar bunun nedenini Facebook'u zaman kaybı olarak görmelerine bağlıyor. Araştırmacılar sosyal medyanın tetiklediği endişe, huzursuzluk, uyuma ve konsantre güçlüğü gibi belirtileri inceledi. Yedi ve daha fazla sayıda sosyal medya platformu kullananların, 0-2 sayıda platform kullananlara kıyasla üç kat daha fazla genel endişe semptomları taşıdıkları görüldü.


Bazı araştırmalar depresyon ile sosyal medya kullanımı arasında bağlantı kursa da, sosyal medyanın iyi sonuç alacak şekilde kullanılmasının da mümkün olduğunu gösteren çalışmalar var. 700 öğrenci üzerinde yapılan iki araştırmada, moral bozukluğu, değersizlik hissi, umutsuzluk gibi depresyon belirtilerinin sosyal medya üzerinden yapılan etkileşimlerin kalitesiyle ilgili olduğu görüldü. Negatif etkileşimde bulunanlar daha fazla depresyon belirtisi gösteriyordu. Benzer bir çalışma 2016'da 1700 kişi üzerinde yapıldığında, en fazla sayıda sosyal medya platformu kullananlar arasında depresyon ve endişe riskinin üç kat arttığı görüldü. Bunun nedenleri arasında sosyal medya üzerinden yapılan zorbalık, başkalarının yaşantısı konusunda çarpık fikirler, sosyal medyada geçirilen zamanın boşa olması hissi gibi etkenler var. Fakat araştırmacılar, sosyal medyanın depresyonun erken teşhisinde nasıl kullanılacağı konusunda da çalışma yapıyor. 476 kişinin Twitter paylaşımları incelenip hazırlanan kategorilere göre, henüz depresyon belirtileri ortaya çıkmadan, vakaların yüzde 70'inde depresyon öngörüsü doğru bir şekilde yapılabilmişti.

166 kişinin Instagram fotoğrafları incelenerek benzer bir sistem kurulmuş ve aynı ölçüde başarılı sonuçlar alınmıştı. İnsanlar evrimsel olarak geceleri karanlıkta geçirmeye alışkın. Oysa artık gece gündüz sürekli yapay ışıkla aydınlatılıyoruz. Araştırmalar bunun vücutta uykuyu düzenleyen melatonin hormonunu engellediğini, özellikle akıllı telefon ve diz üstü bilgisayarların yaydığı mavi ışığın en fazla zarar verdiğini gösteriyor. Yani uyumadan önce yatakta Facebook veya Twitter'a girmek uyku düzeninizi bozabilir.


18-30 yaş arası 1700 kişi üzerinde yapılan araştırmada, uyku bozuklukları ile ekrandan yayılan mavi ışık arasında ilişki olduğu, sosyal medya sitelerinde harcanan zamandan ziyade, bu sitelere takıntı halinde sık sık bakılmasının daha olumsuz etkide bulunduğu görüldü. Bazı araştırmacılar tweet atmayı engellemenin sigara ve alkolden daha zor olduğunu söylese de, mevcut ruh sağlığı bozuklukları arasında sosyal medya bağımlılığına yer verilmiyor. Fakat sosyal medyada bu konuda yapılan araştırmalardan çok daha hızlı ilerliyor. Bu nedenle araştırmacılar muhtemel bağımlılık sorunlarını teşhis etmek için kendi özel ölçüm yöntemlerini belirliyor. Sosyal medya bağımlılığı diye bir şey varsa bu internet bağımlılığı kategorisine girer ki bu resmen kabul edilmiş bir sorundur.


2011'de Nottingham Trent Üniversitesi, daha önce yapılmış 43 araştırmayı inceleyerek sosyal medya bağımlılığının bir ruhsal sağlık sorunu olduğu ve tedavi gerektirebileceği sonucuna vardı. Aşırı sosyal medya kullanımının ilişki sorunları, eğitimde başarısızlık, internet dışı topluluklara katılmama ile bağlantılı olduğu ve alkol bağımlıları ile fazla dışa dönük insanların ve gerçek yaşamda daha az ilişkisi olanların bu bağımlılığa daha yatkın olduğu görüldü. Kadın ve moda dergilerinin rötuşlu zayıf modeller kullanmasının birçok genç kadının özsaygısını sarstığı uzun zamandır biliniyordu. Şimdi onun yerini sosyal medya alıyor.


1500 kişiyle yapılan bir araştırmada, katılımcıların yarıdan çoğu sosyal medya sitelerinin kendilerini yetersiz hissettirdiğini söylüyor, 18-34 yaş grubundakilerin yarısı ise kendilerini çekici görmediklerini belirtiyordu. 2016'da yapılan bir araştırma, başkalarının selfielerine bakmanın kişinin özsaygısını azalttığını ortaya koydu. Zira kişi, başkalarının en mutlu olduğu anları gösteren paylaşımlarıyla kendisinin o anki halini kıyaslıyordu.

İsveç'te Facebook kullanıcıları arasında yapılan başka bir araştırma da Facebook'ta fazla zaman harcayan kadınların kendilerini daha az mutlu ve daha az özgüvenli hissettiğini gösteriyordu. Başkalarının kariyerleri ve mutlu ilişkileri ile kendi durumlarını kıyaslıyorlardı. Fakat küçük bir araştırmada, kişilerin kendi Facebook profillerine bakmalarının özsaygılarını bir ölçüde artırdığı görüldü. Zira profillerimizde kendimizi dış dünyaya ne şekilde sunacağımıza kendimiz karar veriyoruz.


2013'te 79 kişiyle yapılan bir araştırmada, Facebook'ta uzun zaman harcayanların sonradan kendilerini kötü hissettikleri ve zamanla yaşam tatminlerinin azaldığı görüldü. Fakat başka araştırmalar da sosyal medyanın bazıları için esenlik artırıcı işlev gördüğünü gösteriyor. Duygusal dengesizlik sorunu olan insanlar paylaşımlarıyla duygularını dışa vurma yoluyla yardım alma olanaklarını artırabilir. Sosyal medyanın esenlik üzerindeki etkileri belirsiz olmakla birlikte, sosyal bakımdan izole olmuş insanların esenliğini olumsuz etkilediği düşünülüyor. İnsanların yüz yüze görüşmelerinde sosyal medya ilişkide dikkat dağıtıcı bir etken olabilir. Romantik ilişkiler de sosyal medyadan etkileniyor. Araştırmalar, eşlerin karşı cinsten birini Facebook'a arkadaş olarak eklediklerinde kıskançlık sorununun gündeme geldiğini gösteriyor. Özellikle kadınlar Facebook'ta daha fazla zaman harcadığından bu duyguları da daha fazla yaşıyor. 600 yetişkinle yapılan bir araştırmada, yaklaşık 200 kişi sosyal medyanın kendilerinde başta öfke olmak üzere olumsuz duygular yarattığını ve bunun imrenme duygusuna dayandığını söylüyordu. Fakat imrenmenin yıkıcı bir duygu olması gerekmediğine ve insanları daha fazla çaba göstermeye sevk ettiğine inananlar da var.

19-32 yaş grubundan 7 bin kişi ile yapılan bir araştırmada, sosyal medyada fazla zaman geçirenlerin sosyal izolasyon yaşama ihtimalinin iki kat fazla olduğu görüldü. Sosyal medyada geçirilen zaman yüz yüze iletişimin yerini alabiliyor ve insanların kendilerini dışlanmış hissetmesine neden olabiliyor. Arkadaşlarının çok daha ideal ve mutlu bir yaşam sürdüğü duygusuna kapılan kişi, onlara imrenecek ve kendisinin içindeki sosyal izolasyonu olduğundan fazla görmesine neden olabilecektir. (https://www.bbc.com/turkce/vert-fut-42625744)


Sonuç olarak sosyal medya kullanımı bireylerin duygu ve düşüncelerini olumsuz yönde etkileyebilmekte, kişilerde ruhsal/duygusal bozukluklara, stresin artmasına ve yaşamdan soyutlanmaya yol açabilmektedir.


Kaynakça:

  • Aktaş C (2007b) Bir İletişim Aracı Olarak İnternetin Topluma Etkileri, Gülbuğ Erol (Ed.), Medya Üzerine Çalışmalar, İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım

  • Gülnar, Birol, and Şükrü Balcı. Yeni Medya ve Kültürleşen Toplum. Literatürk, 2011.

  • Kara H (2002) İnternet, Gazetecilik ve Yeni Olanaklar, Serhan Yedig ve Haşim Akman (Eds.), İnternet Çağında Gazetecilik, Ankara: Metis Yayınları, ss. 37-44.

  • Timisi N (2003) Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.

  • http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/sosyal-medya-mutsuz-ediyor-40332771

  • https://www.bbc.com/turkce/vert-fut-42625744


Not: Bu makale ICT MEDIA Dergisi'nin Temmuz 2018 sayısında yayınlanmıştır. Makalenin PDF versiyonuna https://www.sezaiturk.com sitesinin"Makaleler"  sayfasından ulaşabilir, linkten indirebilirsiniz....  

 

Kommentare


bottom of page