top of page

Cumhuriyet ve Türk Basını: Atatürk ve Gazetecilik

Güncelleme tarihi: 24 Şub



Atatürk'ün gazetecilik alanındaki katkıları, yalnızca kendi döneminde değil, sonrasında da Türk basını üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Onun öncülüğünde milli basın yapısı, Türkiye'nin modernleşme sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Bu bağlamda Atatürk, gazeteciliği sadece bir meslek olarak değil, aynı zamanda bir toplumun aydınlanmasında kritik bir araç olarak değerlendirmiştir.

  • Prof. Dr. Mehmet Sezai TÜRK


Mustafa Kemal Atatürk'ün medya ile ilişkisi, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve Atatürk devrimlerinin halka benimsetilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Atatürk, modernleşme ve ulusal kalkınma ideolojisini benimsetmek için medya araçlarını etkin bir şekilde kullanmış; gazetecilikten radyoya ve sinemaya kadar çeşitli platformlarda faaliyet göstermiştir.


Millî Mücadele döneminde Anadolu Ajansı'nın kurulması ve çeşitli gazetelerin çıkarılması, halkı bilgilendirme ve kamuoyu oluşturma stratejilerinin örneklerindendir. Atatürk, medya kanalları aracılığıyla yeni rejimi tanıtmayı ve devrimleri halka benimsetmeyi hedeflemiştir. Radyo yayınları 1927'de başlamış, bu teknoloji halkın eğitimine ve ulusal birlik duygusunun pekiştirilmesine katkı sağlamıştır. Ayrıca, sinema da eğitim ve toplumsal dönüşüm aracı olarak kullanılarak Kurtuluş Savaşı'nın ruhunu yansıtan filmlerle desteklenmiştir.


Atatürk’ün medya vizyonu, basın özgürlüğünü koruma ve iletişim araçlarını halkın eğitimine yönelik kullanma üzerine kurulmuştur. Medya, toplumsal değişim ve ulusal kimliğin inşasında kritik bir rol oynamış, Atatürk'ün stratejik kullanımıyla Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecine katkıda bulunmuştur. Üç bölüm halinde yayınlayacağımız çalışmada Atatürk’ün medya stratejilerinin tarihsel ve ideolojik arka planını inceleyerek, Türkiye’nin modernleşme sürecindeki etkilerini ele alacağız.


Yeni rejim ve kitle iletişim araçları

Toplumsal oluşumun sürekliliği için ideoloji kendini yeniden üretmelidir ve bu yeniden üretim sayesinde sistem de yeniden üretilir. Her toplumsal oluşum var olmak ve üretebilmek için hem üretmek hem de üretim koşullarını “yeniden üretmek” zorundadır. Üretim koşullarının yeniden üretilmesiyle gerçekleşen toplumsal biçimlenme, toplumsal biçimlenmenin belirleyicisi; insanların ve toplumsal grupların zihin dünyalarına hükmeden egemen fikirler, tasarımlar sistemidir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, kendi ideolojisini Milletine hem benimsetmek hem de sürekliliğini sağlamak zorundadır. Atatürk; yeni bir devlet kurmuş, Cumhuriyeti ilan etmiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çağdaş, aydınlık yeni bir ülke olmasını amaçlamıştır.


Her kurulan yeni devlette olduğu gibi Türkiye' de de yeni rejim, kendine özgü siyasal, ulusal ideolojisini yaratmak,bunu geliştirmek, siyasal, ideolojinin toplumsallaşma yöntemiyle tüm toplum kesimleri tarafından benimsenmesineçalışmak zorunda kalmıştır. Millî Mücadele’nin ardından Atatürk'ün ülkenin yönetim şeklini değiştirmesi bir devrimdir. Bu devrim sonrasında, çağdaş uygarlık seviyesini yakalama amacı ile getirdiği yenilikler ise inkılaplar olarak tanımlanır.


Mustafa Kemal Atatürk, ülkeyi değiştirmede, tarihte gördüğümüz ihtilaller ve reform çalışmalarını değil inkılabı yöntem olarak seçmiştir. İhtilalde olduğu gibi şiddete dayanan bir toplumsal değişme yerine, toplumu kökten değiştirmek, kurumsal değişiklikler yapmak için, halka inanan ve onu eğiterek, iknaya çalışan bir yöntemdir. Devrim ise yenileşme gibi hız ve kapsamı sınırlı, tedrici bir değişme içermez, köklü ve radikal bir dönüşüm gerektirir. İçeriği ve hızı geniştir.


Atatürk'ün zordan çok iknaya ve halkı eğitmeye dayanan devrim yöntemi ve uyguladığı değişme stratejisi ile modernleşme, milliyetçiliği veya ulusal kalkınma ideolojisiyle belirlenen hedefe ulaşmayı amaçlamaktadır. Bu hedef,toplumu sosyal ve kültürel olduğu kadar siyasal ve ekonomik yönden de çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaktır.


Düşüncelerini, tasarılarını halka açıklamak, onları ülkenin sorunları üzerine aydınlatırken bir yandan da doğrudan doğruya halkla temasa geçerek kamuoyu oluşturmak Atatürk'ün bütün ömrü boyunca sadık kaldığı bir ilke olmuştur. Yapılan devrimler öncesinde, halkta nabız yoklaması ve alıştırma gezileri yapılmış sonra ortaya atılmış ve benimsetilmiştir. Bu yönüyle Atatürk modern bir stratejik halkla ilişkiler uzmanıdır. Günümüzdeki modern stratejik iletişim uygulamalarının benzerini o dönemde gerçekleştirmiştir.


Devrimin amaç ve hedeflerinde halkın çıkarları ön plandadır. O amaçlar halkla birlikte, halkı kazanarak, halkı yönlendirerek varılmıştır. Halktan kaynaklanan iktidarın, doğal yaklaşımı, kamuoyu oluşturmak, kamuoyunu yönlendirmektir, Böyle bir yaklaşımın da en etkili aracı hiç kuşkusuz, özellikle o dönemde basın olmuştur.


Kitle iletişim araçları ve özelikle de gazeteler, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi devrim sürecinde de Atatürk'e ve çağdaşlaşma hamlelerine destek vermiştir. Bu nedenle kitle iletişim araçları, devrimin başlangıç yıllarından itibaren Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecine önemli katkılarda bulunmuştur. Bu amaçla daha Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında Milli Mücadele hakkındaki haberleri duyurmak amacıyla Atatürk'ün talimatıyla Halide Edip Adıvar ve Yunus Nadi tarafından Anadolu Ajansı kurulmuş (6 Nisan 1920), 06 Mayıs 1927 yılında yayına başlayan radyoyu devletleştirme yoluna gidilmiş, hükümetin sözcüsü durumunda olan gazeteler yayın hayatına başlamış, Atatürk devrimlerinin içte ve dışta tanıtımım yapan dergiler çıkartılmış, devrim kurumlan tarafından kitaplar ve broşürler çıkartılarak bunların halka ulaştırılması sağlanmıştır.


Cumhuriyet dönemi Türk basını, bir toplumun değişmesinde, yeni kültürü benimsemesinde veya oluşturulmasında önemli bir rol oynamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yerel basının gelişmesi ve Halk evlerinin açılasıyla birlikte il ve ilçelerde basın yayın hayatının çeşitlenmesi ve canlanması, Cumhuriyet döneminde yerel basın için kayda değer gelişmelerdir.


Toplumu etkileyen, yönlendiren, siyasal bilincin oluşmasında etkin bir role sahip olan kitle iletişim araçlarının, genel ve siyasal yaşamda, cumhuriyetin gelişmesi ve ilerlemesinde yüksek görevleri olmuştur. Atatürk, Cumhuriyetin ilanından ölümüne kadar basının daima Cumhuriyet ve devrimlerin bilinçli savunucusu olduğuna inanmış, basın özgürlüğünün bu ilkelere yakışır sorumlulukla kullanılması özlemiştir.


Mustafa Kemal’in önderliğindeki siyasal eylem, kitle iletişim araçlarını kullanarak iç ve dış kamuoylarına dönük bir iletişim kanalı açmıştır. Kurulan yeni siyasal sistem, Atatürk ilke ve devrimlerinin halka benimsetilmesini sağlayacak birortamı yaratmaya çalışmıştır.


19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Atatürk'ün asıl amacı yeni bir Türk Devleti kurmaktı. Yeni Türk Devleti bir taraftan ulusal egemenlik diğer taraftan da ulusal bağımsızlık mücadelesi ile birlikte kurulmuştur.


Türkiye'nin çağdaşlaşma yolundaki hamleleri olan Atatürk Devrimlerinin halka benimsetilmesi, halkın gönlüne yerleştirilmesi çabalarında kitle iletişim araçları önemli görevler üstlenmiştir. Atatürk, modern olmanın yolunun Türk Ulusu'nun zihince modernleşmesinden geçtiği gerçeğinden hareketle kitle iletişim araçlarını, devrimlerin bilinçli savunucusu olarak görmüş ve onlardan yararlanmıştır.


Kitle iletişim araçları ve özelikle de gazeteler, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi devrim sürecinde de Atatürk'e ve çağdaşlaşma hamlelerine destek vermiştir. Gücünü halktan alan Atatürk, devrimleri benimsetme yolunda zorlama ve baskı yapma yerine ikna ve kamuoyu oluşturma yöntemlerine başvurmuştur. Bu nedenle kitle iletişim araçları, devrimin başlangıç yıllarından itibaren Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecine önemli katkılarda bulunmuştur. Bu amaçla daha Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu Ajansı kurulmuş, 1927 yılında yayına başlayan radyoyu devletleştirme yoluna gidilmiş, hükümetin sözcüsü durumunda olan gazeteler yayın hayatına başlamış, Atatürk devrimlerinin içte ve dışta tanıtımım yapan dergiler çıkartılmış, devrim kurumlan tarafından kitaplar ve broşürler çıkartılarak bunların halka ulaştırılması sağlanmıştır.


Tarihsel süreç içerisinde Atatürk devrimleri, Türkiye'de girişilen yenileşme hareketlerinin en önemli halkasını oluşturmaktadır. Türk devrimi bir toplumsal değişme olgusudur. Bu değişim bir yerleşik bir kültür alanından bir başkasına geçmeyi ifade edecek derecede geniş ve önemlidir.[1]


Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğindeki siyasal eylem, Anadolu'daki ilk örgütlenme çabalarından itibaren basına ilgi duymuştur. Siyasal eylem kitle iletişim araçlarını kullanarak iç ve dış kamuoylarına dönük bir bildirişim kanalını açmıştır. Özellikle Cumhuriyet'in ilk on yıllık dönemi bu anlamda basın alanında yeni rejimin ittifak halkaları dışında kalan hiçbir eğilime olanak verilmek istenmeyen bir kesit olmuştur. Kurulan yeni siyasal sistem, Atatürk ilke ve devrimlerinin halka benimsetilmesini sağlayacak bir basın yaratmaya çalışmıştır.[2]


Kitle iletişim araçları toplumda devrim bilincinin oluşmasında, devrimlerin benimsenmesinde ve sürekliliğin sağlanmasında önemli görevler üstlenmektedirler.


Basının önemini çok iyi anlayan Mustafa Kemal Paşa, henüz daha Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmadan önce, askeri ve ulusal örgütlerin mahallelere ve köylere kadar ulaştırılması ve geliştirilmesi için uğraşmıştır. Atatürk, 27 Kasım 1919'da Erzurum Heyet-i Merkeziyesi’ne yolladığı yazıda, zamanın gereğine göre acele olarak mahalle ve köylerdeTeşkilat-ı Milliye’nin kurulmasını belirtmekteydi. Milli Teşkilat mahalle ve köylerde kurulup geliştirilince, ister istemezburalara ulusal bağımsızlık savaşı ile ilgili bilgiler ulaştırılacaktı. Bunun için de önce Sivas'ta "İrade-i Milliye", sonra Ankara'da "Hakimiyet-i Milliye" gazeteleri çıkarılmış, Ankara'da Anadolu Ajansı ve Matbuat Müdürlüğü kurulmuştur.


Mustafa Kemal Atatürk’ün kitle iletişim araçları konusun da yani basın-yayın ile ilgili birtakım çalışmaları da olmuştur. Bu çalışmalar Millî Mücadele yıllarında başlamış ve devam etmiştir. Atatürk 1919 yılında İrade-i Milliye gazetesini, 1920 yıllında da Hâkimiyet-İ Milliye gazetesini çıkarmış, yine aynı yıl içerisinde Anadolu Ajansı’nı kurdurmuş ve Ceride-i Resmiye gazetesini çıkarmıştır, 1924 yılında telgraf ve telefon kanunu çıkartılmış, 1927 yılında telsiz telgraf vericilerinin hizmete girmesi sağlanmış ve ilk resmi radyo yayını yapılmıştır, 1928 yılında da Ankara Radyosu’nun yayınını başlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk, birçok alanda olduğu gibi kitle iletişimi konusunda da ilkleri gerçekleştirmiş ve ülkemiz için önemli gelişmelere kaynaklık etmiştir.


Atatürk ve Gazetecilik

Mustafa Kemal’in en çok bilinmesi gereken yönlerinden olması gerekirken, belki de en az bilinen özelliği birisi O’nun gazeteciliği ve yazarlığıdır. O’nun öğrencilik yıllarında kendi çocukluk ve gençlik döneminin en parlak uğraşılarından birisi olan gazeteciliğe merak saldığı biliniyor. Bu merakı İdadi (Orta okul) öğrenciliği dönemine kadar gider (1896–1899). O yıllarda en çok etkilendiği kişi Ömer Naci’dir. Doğrudan kendisinin anlattığına göre, Ömer Naci, Bursa İdadisi’nden kovulmuş, Mustafa Kemal’in okuduğu sınıfa gelmişti. Şiire meraklı bu genç, Mustafa Kemal üzerinde çok etkili oldu. Konuşma sanatına ilgi duydu. Günün birinde Ömer Naci, Mustafa Kemal’den okumak için kitap istedi. Mustafa Kemal, okuduğu kitapları gösterince, bunların hiç birisini beğenmedi. İşte bu olay, Mustafa Kemal’in ruhu üzerinde kırbaç etkisi yaptı. Ömer Naci’nin bu tavrı Mustafa Kemal’in zoruna gider; ancak bir şeyi de çok iyi öğrenir: Şiir ve Edebiyat diye bir şey vardır... Şiire yönelmek ister; fakat bir öğretmeni, bu türde uğraşının kendisini askerlik sanatından uzaklaştıracağını söyler. Bu öğüdün etkisinde kalır; güzel konuşmak ve yazmak hevesi tepeden tırnağa genç Mustafa Kemal’i sarar. [3]


Mustafa Kemal Atatürk’ün gazetecilikle ilişkisi, öğrencilik yıllarına kadar uzanmaktadır. Bu ilgi hiçbir zaman eksik olmadı. İdadi sonrasında Harp Okulu öğrencisiyken de sürdü. Pek çok öğretmeninin onun düşünce dünyasının oluşumunda etkileri oldu. Dünyada milliyetçilik rüzgârları esiyor; Padişah II. Abdülhamit yönetimi, bu rüzgârın etkisiyle yazılan yapıtların ülkeye girmesine hoş bakmıyordu. İran üzerinden girerek, el altından dağıtılan kitaplar, Mustafa Kemal’e de ulaştı. Eşitlik, özgürlük gibi kavramları anlatan yapıtları gizli gizli, yatakhanesinde kör ışıklar altında okumaya çalışıyordu. Uzun düşüncelere dalarak, kendi ülkesinin koşullarını, sorunları algılamaya çalışıp kafasında tartıyordu. Sonuçta bir birikim oluşmuştu. Bu birikimlerini arkadaşlarıyla paylaşmak istedi. Yazdığı yazılarını elde çoğaltarak, bir gazete çıkarmaya karar verdi. Yanına aldığı güvendiği arkadaşlarıyla ortaklaşa çıkarmaya çalıştığı gazetenin yazılarını kimi zaman tek başına yazıyordu. Yazdıkları fikir yazılarıydı. Bir ara yaptıkları iş anlaşıldı; tutuklanmaktan son anda kurtulabildi.[4]


Bu onun ilk gazetecilik deneyimiydi. Atatürk’ün gazetelere ve gazeteciliğe olan ilgisinin altında aslında, toplumu doğru bilgilendirme, kamuoyu oluşturma, kitleleri yönlendirme hususunda basının rolünü iyi bilmesiyle beraber, iyi hitabeti ve yazmaya olan ilgisi yatmaktadır. Konuyla ilgili olarak Atatürk şunları dile getirmişti: "Binlerce kişiden ibaret olan Harbiye talebesine bu keşfimizi (memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğu konusundaki keşfi) anlatmak hevesine düştük. Mektepte el yazısıyla bir gazete tesis ettik. Sınıf dâhilinde ufak teşkilatımız vardı. Ben heyet-i idareye dâhildim. Gazetenin yazılarını ekseriyetle ben yazıyordum."[5]


Atatürk, profesyonel gazetecilik anlamında ise, “Minber”, “İrade-i Milliye” ve “Hakimiyet-i Milliye” olmak üzere üç gazete çıkarmıştır. Mustafa Kemal’in ilk gazete çıkarma girişimi ise, İstanbul’da yayınlanan 1918 tarihli “Minber”dir.[6]


"İttihat ve Terakki Partisi eski Genel Sekreteri ve İstanbul Milletvekili olan Fethi Bey, Ekim ayı ortalarında birkaç arkadaşı ile birlikte Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası’nı kurmuştur. Bu fırka, İzzet Paşa kabinesi döneminde Mütarekenin imzalanmasından ve İttihat Terakki’nin son kongresinden önce kurulmuştur.[7] Partinin Kuruluşu, 10-19 Ekim arasındadır. Ekim 1918 tarihli kuruluş dilekçesinde partinin kuruluş yeri ve merkezi olarak İstanbul, Babıali-Minber gazetesi idarehanesi gösterilmiştir. Bu partinin sözcülüğünü yapmak ve kamuoyu oluşturmak amacıyla 1 Kasım 1918 gününden başlayarak İstanbul'da (Minber) gazetesi yayınlanmıştır. Mustafa Kemal'in çok yakın arkadaşı olan Fethi Okyar, bu gazetenin nasıl yayınlandığını ve gazete yayınlama fikrinin nasıl ortaya çıktığını, anılarında şöyle dile getirmektedir. Minber gazetesinin yayınlanması konusunda Lord Kinross'un yazdığı "Atatürk" biyografisinde daha detaylı olarak şu bilgiler mevcuttur. “Sultan Meclisi dağıtımında gerçekten kararlıydı. Ne var ki amacı orduyu değil itilaf devletlerini hoşnut etmekti. Sultan kaderini işgal kuvvetleriyle birleştirmeye karar vermişti. Mustafa Kemal, meclisin bu şekilde dağıtılması, kendi işine yaramayacağı için buna şiddetle karşı koymaya başladı. Fethi Bey'in çıkardığı Minber adlı gazetede bir köşesi vardı. Burada meşrutiyet ilkelerini savunuyor. Yurttaşlarını, kendilerini bekleyen tehlikelere karşı uyarıyordu. Falih Rıfkı ile yapılan bir söyleşide bu girişimi kendisi şöyle anlatıyordu: “Fethi Bey İstanbul’da Minber isimli bir gazete çıkardı. Sahibi ve başyazarı o idi. Düşüncelerimizi birlikte yayınlamak üzere ben de kendisi ile ortak olmuştum. Gazetenin ne derece başarılı olduğunu bilemem…” Atatürk’ün bu gazetede, “Hatib” ve “Minber” takma adıyla yazılar yazdığı değişik yazarlarca da söylenmiştir; ancak Hatib’in Mustafa Kemal olamayacağına ilişkin yorumlar da vardır. Ancak bu gazetecilik çabası pek başarılı olamadı.[8]


Fethi Okyar, anılarında Minber gazetesinin yayınlanması hakkında şunları söylemiştir: “Mustafa Kemal Paşa, ‘memleketi perişan eden ve muhalefet adı altında irtikap eden taarruz ve tahripler daha çok gazeteler vasıtasıyla oluyor. Bunlara karşı milleti uyandırmak için en iyi vasıta aynı yolla karşılık vermek, yani bir gazete çıkarmaktır. Benim maaşımdan biriktirdiğim biraz param var, onu koymaya hazırım. Ben askerim imtiyaz alamam, ama sen alabilirsin. Hakikatleri halka, hatta düşmanlarımıza anlatabilmek için hadi gel beraberce gazete çıkaralım.’ dedi. Gazete çıkarmayı hiç düşünmüyordum ama, mensup olduğum İttihat ve Terakki için öylesine çirkin ve haksız ve dolayısıyla vatan ve devlet için öylesine tehlikeli neşriyat başlamıştı ki, bunları cevapsız bırakmak mümkün değildi.”[9]


1 Kasım 1918’de yayın hayatına başlayan Minber gazetesi günlük olarak yayınlanır ve 51 sayı çıkar. Atatürk, Sivas Kongresi sırasında İrade-i Milliye gazetesinin kurulmasına da öncülük etmiştir.[10]


 Anadolu’da yaptığı çalışmaların halka duyurulması ve öteki başka ilgililere ulaştırılmasını arzu eden Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi sırasında Albayrak gazetesine destek vermiş, Sivas Kongresi’nin bitimiyle birlikte, 14 Eylül 1919 tarihinden itibaren ulusal hareketin sesi ve yarı resmi organı olacak olan İrade-i Milliye gazetesini Sivas’ta çıkarmaya başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa bu gazetede kimi başyazıları da bizzat kendisi kaleme almıştır.[11] Bu gazete, milli hareketin sesi haline gelmiş ve Anadolu'da geniş bir kitleye ulaşmayı başarmıştır.


Atatürk, haberleşmeye büyük önem veriyordu. Rustow'un da belirttiği gibi, Sivas Kongresini ziyaret eden bir Amerikan gazeteci, "Ömrümde daha etkili bir haberleşme şebekesi görmedim. Yarım saat zarfında Erzurum, Erzincan, Musul, Diyarbakır, Trabzon, Ankara, Malatya, Harput, Konya, Bursa haberleşme halinde idi."[12] Bir gazeteci O'na 1922'de sormuştu. "Bu savaşı nasıl kazandınız?" Verilen cevap haberleşmenin önemini belirtiyordu. "Telgraf telleri ile…" JJ Rustow'a göre, "bu ilk yıllarda Mustafa Kemal'in liderliği haber almak ve dağıtmak, bütün yurt çapında bir şebeke kurmuş olan ortakları ile konuşmak, çeşitli bölge, sosyal grup ve kişilerin hareketlerini ahenkleştirip, koordine etmek şeklinde tezahür etti. Mustafa Kemal Paşa bir bütünleşme yaratmak, bitiştirmek, haberleşmek suretiyle bu zaman kesiminde üstün liderlik başarmıştır.”[13]


Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye üyeleriyle birlikte Ankara’ya geldiğinde burada alınacak kararların millete duyurulması için bir gazeteye ihtiyaç duyduğunu söylemiştir ve burada verdiği ilk direktif de “bir gazete çıkaracağız” olmuştur. Sivas’ta çıkardığı İrade-i Milliye gazetesinin devamı olarak değerlendirilebilecek olan Hakimiyet-i Milliye gazetesi, Millî Mücadelenin sözcüsü olma iddiasıyla, 10 Ocak 1920 tarihinde yayın hayatına başlamıştır. [14] Gazetede yayınlanan yazılar bizzat Mustafa Kemal’in denetiminden geçiyor, gerekli düzeltmeler de yine Hakkı Behiç ile birlikte Mustafa Kemal tarafından yapılıyordu. Mustafa Kemal Paşa adeta gazetenin editörlüğünü üstlenmişti. Gazetenin Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağıtımı hususu ile de Mustafa Kemal kendisi ilgileniyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yarı resmi organı gibi yayınlanan gazete, kısa bir süre içerisinde önce büyük kentlere, hemen ardından da bütün Anadolu’ya dağılmıştır.[15] Millî Mücadele dönemi gazetelerinin önderi ve haber kaynağı olan gazetede Mustafa Kemal, köşe yazarlığı yapmıştır.[16] Hâkimiyet-i Milliye, Cumhuriyet’ten sonra 1934 yılına kadar aynı adla Ankara’da yayınını sürdürdü ve 4794 sayıdan sonra adını (Ulus) olarak değiştirdi. Ulus gazetesi Yeni Ulus, Halkçı adlarıyla da yayınlandı. Yayınına zaman zaman ara verdi.[17] 2008 itibariye gerçek adına geri dönmüş Ulus adıyla yayınlarını sürdürmeye başlamıştır.[18] 


Atatürk devrimlerini, halka benimsetmek, halkın gönlüne yerleştirmek için basından büyük ölçüde yararlanmıştır. Atatürk'ün kamuoyu oluşturmak, kamuoyu yönlendirmek için basından yararlanma tutumunun en güzel örneklerinden birisi de Hatay’ın ilhakı öncesidir.’ Atatürk Hatay’ın kurulusu öncesi Kurun (Vakit) Gazetesinde birbiri ardına beş başyazı yazarak, Hatay konusunda kamuoyu oluşturmuş, kamuoyunu yönlendirmiş dahası, kamuoyunun baskısını, Fransız Hariciyesine koz olarak kullanmıştır. Bu olayın ayrıntıları Niyazi Ahmet Banoğlu’nun Basın Tarihimizin Kara ve Ak Günleri adlı kitabında ayrıntılarıyla yer almaktadır. Bu başyazılar, Mustafa Kemal'in kaleminden çıkmakla beraber Asim Us'un imzası ile çıkıyordu.


Kurun Gazetesinde yayınlanan makalelerden biri şöyle bitiyordu: “15 gün bekleyiniz dediniz, bekledik 16’ncı gündeyiz. Vaziyet nedir? Ne oluyor ne olacak? Türk Milletini yeniden tenvir ediniz.”[19]


Atatürk'ün gazetecilik alanındaki katkıları, yalnızca kendi döneminde değil, sonrasında da Türk basını üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Onun öncülüğünde milli basın yapısı, Türkiye'nin modernleşme sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Bu bağlamda Atatürk, gazeteciliği sadece bir meslek olarak değil, aynı zamanda bir toplumun aydınlanmasında kritik bir araç olarak değerlendirmiştir. Atatürk’ün şu sözleri basına verdiği önemi göstermektedir.


Bir toplumun ortak ve genel duyguları ve fikirleri vardır. Toplumların değerleri, uygarlaşma düzeyleri, arzu ve eğilimleri ancak bu genel duygu ve fikirlerin belirme ve görünme derecesiyle anlaşılır. Bir toplumu yönlendiren ve yöneten insanlar için, toplumun talihi üzerinde karar vermek durumunda bulunan dostlar ve düşmanlar için ölçü, bu topluluğun kamuoyundan anlaşılan yetenek ve değerdir. Bu nedenle milletler, kamuoyunu dünyaya tanıtmak zorunluğundadır. Bütün dünya kamuoyu hakkında bilgi sahibi olma ise, yaşam gereklerinin düzenlenmesi için şüphesiz gereklidir. Bu hususta ise var olan araçların birincisi ve en önemlisi basındır. Basın, milletin genel sesidir. Bir milleti aydınlatma ve uyarmada, bir millete gereksindiği fikrî gıdayı vermekte, özet olarak bir milletin mutluluk hedefi olan ortak doğrultuda yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir rehberdir.[20]Türk basını, milletin gerçek ses ve iradesinin belirme yeri olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale meydana getirecektir. Bir fikir kalesi, düşünüş kalesi! Halkın kurtuluşu ve mutluluğu bundadır. Mücadele bitmemiştir. Bu gerçeği milletin kulağına, milletin vicdanına gereği gibi eriştirmede basının görevi çok ve çok önemlidir. “[21]


Basın özgürlüğü konusunda da Atatürk hem hukuk devleti vurgusunu dile getirmiş hem de özgürlüğün kullanılmasında gazetecilere rehberlik etmiştir: “Gazetelerden korkmamak gerekir. Gazetelere gelince: Onlar, yürürlükteki yasalar çerçevesinde özgürdür. Yasanın dışına çıkarlarsa yasal sorumlulukla karşı karşıya kalırlar. Basın da yasa çerçevesinde özgürlüğünün saklı olduğuna emin olunca şu veya bu kişinin veya memurun bir gazeteyi mahkemeye vermesinden korkmamalı. Bilimsel ve toplumsal eleştiriler için kimsenin bir şey demeğe hakkı yoktur. Kişisel eleştiriler de haklı noktalara yöneltilmiş olmalı.[22]


Makalemizin bu bölümünde, Atatürk’ün gazeteciliğe olan tutkusunubasın özgürlüğüne verdiği önemigazeteciliği bir aydınlanma aracı olarak görmesini ve milli bir bilinç oluşturmada gazetelerin rolünü inceledik.


Mustafa Kemal Atatürk, hayatının her döneminde gazetecilik ile ilgilenmiştir. Atatürk, gazeteleri düzenli olarak okuyan ve fikirlerini kamuoyuyla paylaşan bir liderdi. Atatürk aynı zamanda, basın özgürlüğünü savunan ve sansüre karşı çıkan bir liderdi. Gazeteciliği bir aydınlanma aracı olarak görüyordu. Sonuç olarak, Atatürk'ün gazeteciliğe olan ilgisi, sadece bir hobi değil, toplumun aydınlanmasımilli bir bilincin oluşması ve demokratik bir toplumun inşası için bir araçtı. Onun vizyonu, Türk basınının gelişimine yön veren ve bugün bile etkisini sürdüren önemli bir mirasa dönüştü.


Kaynakça

[1] Cavit Orhan TÜTENGİL, Atatürk'ü Anlamak ve Tamamlamak., Yenigün Haber Ajansı, İstanbul, Kasım 1998. s. 75.
[2] Önder ŞENYAPILI, Toplum ve İletişim, Turhan Kitabevi, Ankara, 1981, s.52-53.
[3] Kemal Arı, Atatürk’ün Yazarlığı ve Gazeteciliği, ÇTTAD, V/13, (2006/Güz), s.s. 3–23
[4] Kemal Arı, Atatürk’ün Yazarlığı ve Gazeteciliği, age., s. 8-9
[6] Çavuş, D. (2006) Minber gazetesi, basındaki yeri ve önemi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi.S,16
[7] Tarık Zafer TUNAYA, Türkiye'de Siyasi Partiler, Cilt. II, s.70-73.
[8] Kemal Arı, Atatürk’ün Yazarlığı ve Gazeteciliği, age., s. 12
[10]İnce, M. (2021). Atatürk’ün Gazeteciliğe İlgisi Üzerine Bir İnceleme. Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 7 (1), Yaz, s. 249-258
[11] Borak, S. (2004). Atatürk ve Edebiyat, İstanbul: Kırmızı Beyaz Yayınları. S, 92
[12] EROĞLU Hamza, Devlet Kurucusu Atatürk, Türk Devrim Kurumu Atatürk ve Devrimleri Araştırma Kurulu Yayınları: 1, Ankara, 1973.
[13] a.g.e., s.31.
[15] İnce, M. (2021). Atatürk’ün Gazeteciliğe İlgisi Üzerine Bir İnceleme. Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 7 (1), Yaz, s. 255
[16] Çavuş, D. (2006) Minber gazetesi, basındaki yeri ve önemi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi.S,16
[17] Dr. Mehmet Önder Atatürk’ün Çıkardığı Gazeteler Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 20, Cilt: VII, Mart 1991https://www.turkgazetecilercemiyeti.com/ataturkun-cikardigi-gazeteler/
[20] 1922 (Atatürk’ün S.D.I, s. 224-225)
[21] 1924 (Atatürk’ün S.D. II, s. 166)
[22] 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 4.12.1929)

Comments


bottom of page